İlişki yönetmek ne zor ve biz her gün gerçekleştirdiğimiz bu eylemler bütünü hakkında nasıl bu kadar yetersiz kalabiliyoruz. Sözüm ona tekrar etmek geliştirir, peki neden söz konusu ilişkiler olduğunda hepimizin çuvalladığı anlar yaşanıyor, yaşanmaya devam ediyor. Üstelik hatalardan ders çıkardığımızı sandığımız durumlar, genellikle müfredata eklenmiş ama dönem bittiği için uygulamaya giremeyen bir ders olmaktan öteye geçemiyor. Yani üst üste aynı hataları yapıyoruz ve bu yanlışlar silsilesini ancak sonuçlandığında fark ediyoruz. Bile isteye mi yanlış yapıyoruz?
Neden babası tarafından terk edilen, sevgisiz bırakılan kız çocukları büyüdüklerinde hep yaramaz adamların peşinden koşar? Neden dışarıdan bakıldığında hepsi güçlü kadınlardır ama iç dünyalarına çekildiklerinde olmaktan en çok korktukları yerde, yalnızlığın kucağında bulurlar kendilerini?
Veya o bağlanmaktan korkan erkekler, klasik senaryo; daha önce bir aşk kazığını afiyetle yedikleri için mi “gelene bir tekme de ben vurayım, içimde kalmasın” derler, yoksa anneleri tarafından ilgi manyağı olarak büyütüldükleri için mi hayatlarında kendilerini yönetme cesaretini gösterebilecek başka bir kadına yer açmazlar?
İşin aslı hepsi ve hiçbiri. Bu ilişki işini bu kadar karmaşık hale getiren de bu. Binlerce çeşidini üretebileceğim bu senaryoları yaşayan baş roller hayatımızda “merhabalaştığımız” herkes. Sen ve ben de buna dahil. Yani üzülerek söylüyorum, hepimizin yükü var. Hepimiz sorunluyuz.
Kafayı bu derece kırmış olmamıza rağmen işleri nasıl bu kadar iyi yürüttüğümüze şaşırıyorum aslında. Helal olsun bize. Hepimizde bir maske, nabza göre şerbet vererek idare ediyoruz birbirimizi. Herkes de ötekinin deliliğini anlamıyormuş ayağına yatıyor. Belki de artık delilik olmaktan çıkıp normal olduğunu kabul ettiğimiz için. Sonuçta Oscarlık oyuncularız hepimiz. Alkış!
Hal böyle olunca benim en çok şaşırdığım, insanlar nasıl böyle kolay ebeveyn olmaya karar veriyor? Ben hayatta kendini “mutlu” sıfatıyla tanımlayan bir insanım. Tüm mutluluğuma rağmen kafamı en çok kurcalayan; çocuk sahibi olsam, sıfırdan insan yaratırken tüm yükümü ona geçireceğim. Ve bu inanılmaz korkutucu! Çoğumuz anne ve babalarımızın yüklerini taşıyoruz. Yük kelimesini netleştirdik diye düşünüyorum artık. Yine de tanımlayalım. Yük: Önyargılar, hayal kırıklıkları, doğru-yanlış kalıpları ile şans ve seçimlerin savaşında galip olan. Yani hayatta elinizde kalan.
Kendinizde tespit ettiğiniz bir yükün yansımasını, bir önceki evresini merak ediyorsanız dönüp ebeveynlerinize bakın. %99 aynaya bakmış gibi olacaksınız. Bu yansıma onların başarılı ya da başarısız olduğu demek de değil bence. Yansımanın olmamasını imkansız buluyorum çünkü. Hiç garip olmayacak ki onlar da kendi ebeveynlerinin yükünü taşıyorlar. İnanılmaz! Yani günün birinde bir yerlerde bir şeyler yaşamış insanların deneyimleri, onlardan sonra doğacak binlerce neslin kaderini belirliyor. Korkutucu!
O yüzden bu dünyaya çocuk getirilir mi? Bilmiyorum. En son istediğim şey şu an için bu döngünün bir parçası olmak.
Şimdi bu deliliği kabullenmek bizi nasıl bir yere taşır onu konuşalım. Partnerimiz, yöneticimiz, arkadaşımız gün içinde bize göre saçmaladığında, anlamlandıramadığımız davranışlarda bulunduğunda biliriz ki biz de mutlaka birilerine anlamlandıramadığı şekilde davranıyoruz. Empati!
Empati bize insanları anlamayı, onların koltuğuna oturup, onların penceresinden bakarak olayları anlamayı sağlar. Bence hepimizin tek ihtiyacı olan bu. İşte o zaman insanlara kızmayı değil insanları olduğu gibi kabul etmeyi ya da etmemeyi öğreniriz. Ve bunu öğrenmek deliliğimizi bir üst seviyeye taşımadan olduğu boyutta tutarak hayatımızı yaşamamızı sağlar. İlişkilerimizde kurban ya da kazanan olmayız. Bilinçli kullanıcılar oluruz. Biliriz ki, bir insan hayatımızdaysa bu tamamen bizim seçimimiz.
Deliliğimizi kabul edilir seviyede tuttuğumuzda kendimizin daha üst versiyonunu yaratmak için vaktimiz kaldığını fark edeceksiniz. Çoğu insan istediği şeyleri yapmak için vakitsiz olduğundan yakınır, günün birinde o vakti bulduğunda ise istediklerini yapmaz. Neden sürekli yakındığımız şeylerin, yakındığımız şeyler olarak kalması için ısrar ediyoruz?
Hayatta yapılacak o kadar çok şey var ki! En büyük korkum ölmek. Bir şeyleri denemeden öleceğiz hepimiz. Hepsi için alsa yeteri kadar yaşamıyoruz. Varolan o enerjimizi hepimizde varolan yüklere değil üst benliğimize adayalım. Unutmayalım ki her insan bir parmak izi. Tekil ve eşsiz. Böyle davranmayı öğrendiğimde varolan yüklerimle yaşamayı, insanları da yükleriyle kabul etmeyi öğrendim. Kabul etmek istemediklerim zaten hayatımda değil. O gün bugündür şansız değilim, kurban değilim. O gün bugündür çok daha huzurluyum.
İlişkilerin karmaşık dünyasında kendi yerimi aldım, yanımdaki boş yerleri dolduracak insanları bekliyorum. Tepeden tırnağa eşsiz parmak izleriyle..
Sevgilerimle,
Öykü
Beni ve daha bir çok fotoğrafımı instagram ve facebook adreslerimden takip edebilirsiniz.
Nasıl Bu Kadar Çok Geziyorum yazım için tıklayın.
Yurtdışına İlk Defa Çıkacaklara Tavsiyeler yazım için tıklayın.
Ucuz Uçak Bileti Nasıl Bulunur yazım için tıklayın.
Dünyaca Ünlü Festivaller Karnavallar yazım için tıklayın.
10 Soruyla Bir Seyahat Nasıl Planlanır yazım için tıklayın.
Seyahat Etmenin – Hobi Paylaşımının İlişkiler Üzerine Etkisi yazım için tıklayın.